16 Aralık 2013 Pazartesi

Santiago-Valparaiso

11 kasım

İki günlük otobüs yolculuğundan sonra sabah 10 gibi adresteki evi buluyorum ve 2 saat kadar uyuyup şehri turlamak üzere çıkıyorum.
Santiago 5 milyon nufüslu, And dağlarının eteklerinde kurulu Şili’nin en önemli şehri.Oldukça eski bir şehir olmasına rağmen şehirde çok fazla deprem olduğu için eski binalar neredeyse kalmamış.
Turist ofisinden haritamı alıp birazda merkezde dolandıktan sonra tekrar eve dönüyorum.Hem yorgun hem hastayım.Akşamında da Eganya’nın ailesi ve arkadaşlarıyla geçiyor zaman.


12 Kasım

Bugun ilk olarak Santa Lucia Tepesi’ne çıkıyorum.Santa Lucia Tepe’si şehrin  merkezinde, 1541 yılında da Pedro de Valdivia tarafınan  şehrin ilk kurulduğu yermiş.Pedro’nun şehri buraya kurmasının sebebi Rio Mapocho nehrinin burada büyük bir ada oluşturmuş olması ve şehri bu şekilde  saldırılardan koruyabileceğini düşünmesiymiş.Tabi düşündüğü gibi olmamış.
Santa Lucia Tepesi’nden şehrin merkezinde ki birçok yeri görebilirsiniz ve tepeye çıkan birkaç yol var.Tepenin bir tarafından çıkıp öbür tarafından inip San Cristobal Tepesine doğru yürüyorum.Hedefim San Cristobal olsada San Cristobalin eteklerindeki Bellavista okadar çok hoşuma gidiyor ki bütün günü Bellavista sokaklarını birer birer gezerek geçiriyorum.
Bellavista, duvarları grafitlerle, birçok kafe bar ve restorantlarla dolu San Cristobal tepesinin eteklerinde ki bölge.Restaurantların içine girmesemde dışarıdan bile çok güzel görünüyorlar.Tam merkezinde bir yerde de küçücük bir park ve halka açık bir piyano var.Piyano ağaca bağlanmış,geçenler ya resim çektiriyor yada oturup bir iki parça bir şeyler çalıyor.Bellavista sokaklarında zaman geçirmek gerçekten çok hoş.
Akşam yine sohbet muhabbet derken zaman geçiyor.Bu arada Eganya bana Valparaiso şehrini öneriyor.Burası aklımda yoktu ama 1 saat diyince oraya da gitmeye karar veriyorum.

13 Kasım

Sabah erkenden kalkıp Valparaiso’ya giden gara gidiyorum.Sürekli otobüs var ve 1 saat değil 1saat 40 dk yol,santiagoya 120 km uzaklıkta.Otogardaki ofisten haritamı aldıktan sonra şehrin sokaklarına atıyorum kendimi.Şili’de Pazar günü başbakan seçimi olacağı için her yer hareketli.
Valparaiso Pasifik okyanusu kıyısında bulunan yaklaşık 280 bin nufusu olan Şili’nin en büyük ikinci şehri.Eski güzel mimarisinen dolayı 2003 yılında UNESCO burayı dünya kültür mirası ilan etmiş ve Şili’nin de kültür başkenti sayılırmış.
Merkezde uzunca yürüdükten sonra yönümü Pablo Neruda'nın evine doğru çeviriyorum.Kime sorsam taksiyle yada otobüsle gitmemi uzak ve yokuş olduğunu söylüyor.Tamam diyip yürümeye devam ediyorum.Gerçekten dik yokuşlardan yürümek sıcakla birlikte biraz zor olsada Valparaisonun ara sokaklarını görmek şehri her adımda biraz daha yukardan izlemek rengarenk evlerin sokakların arasında kaybolmak müthiş.
Pablo Neruda daha 13 yaşında bir gazetede makale yazımında yardımcı olan , ünlü şair ve yazar. 3 evinden biri de buradaymış.
Valparaiso şehri merdivenleri ve renkli evleriyle farklı bir dünyada hissettiriyor insanı.Haritada gördüğünüz sokaklar merdivenlerden ibaret şehrin yükseklerinde.
Pablo’nun evine gelip giriş ücretinin 4bin peso olduğunu öğrenince çokta merak etmemiş olacağım ki evin bahçesinden birkaç resim çekip yine farklı yollardan-merdivenlerden şehre iniyorum.
Bu kez limana doğru yöneliyorum aynı zamanda limanın hemen yanında Concepcion Tepesi var buraya çıkıp şehri yukardan görebilirsiniz ama az önce onu yapmıştım zaten.Bu arada şehirde 15 tane tepe ve bu tepelere çıkan füniküler varmış.Limanda yarım saatlik tekne turları var 3bin peso ya.Bu şehri birde karşıdan görmek istediğim için bir tekne turu satın alıyorum.Ve gerçekten müthişti.
Tekne turundan sonra dolmuşa atlayıp Vina del Mar’a  gidiyorum.Ben burayı Valparaiso'nun bir semti sanmıştım ama ayrı bir şehir olarak geçiyormuş.İlginç geldi bana aralarında hiç mesafe yok.Vina Sel Mar yüksek binaların,görkemli otellerin ve büyük casinoların olduğu bir tatil yeri.Burdada biraz turladıktan sonra, buradaki gardan 19:30 otobüsüne yetişip Santiago'ya geri dönüyorum.
Bu arada gidiş dönüş otobüs bileti 5 bin peso.

14 Kasım

Bugun hedef yine San Cristobal Tepesi.Ama malesef seçimden dolayı grevdeymiş onun için girişi kapalıydı.Bende şehirde dolanıyorum yine.Akşamında da Eganya ile Bresil sokaklarında yürüyüş yapıyoruz,eskiden çok daha canlı ve müzik doluymuş buralar ama başbakan birçok şeye kısıtlama getirmiş.Bu arada Santiago’da da çok fazla park var ama özel bi özellikleri olmadığı için gitmedim.Bu arada ayağımda aniden bir şey oldu sağ bileğimin altına basmakta zorlanıyorum umarım sadece bu geceliktir.Sonrasında arkadaşlarıyla vs gün bitiyor.

15 Kasım

Sabah Eganya’nın bugun izinli olan arkadaşı ile yine San Cristobale gidiyoruz:)
San Cristobal tepesi bütün şehri tamamıyla görebileceğiniz en tepesinde Meryem Ana’nın heylekinin bulunduğu bir tepe.Buraya teleferik ile finüküler ile yada yürüyerek çıkabilirsiniz.Parkın içinde birde hayvanat bahçesi varmış.Yürümek için de iki yol var.Birinden çıkıp birinden iniyoruz.Buda 6 saatimizi falan alıyor.Ayağım da git gide kötüleşiyor ve şişti.Burda Şili'nin meşhur içeceği ‘mate con huesillo’ içiyoruz.İçinde mısır ve şeftali var bi çeşit şeftali kompostası gibi tadı.fiyatı da 700 peso.
Akşam Bellavista’ya gidiyoruz tekrar.Burası bir kere de olsa akşam mutlaka gidilmeli bence.Pazartesi Salı dışında hergün bu şekilde canlı ve eğlenceli oluyormuş.Bellavista'ya giderken yol boyunca parklarda kaldırımlarda sokak sanatçıları,arkadaş grubuyla müzik yapıp çalıp oynayanlar(müzikler Latin olunca daha bi güzel oluyor).Bellavistanın hemen girişince Brezilyalı bir grup çılgınlar gibi davul çalıyor JVe sokaklar eğlence dolu.


16 Kasım

25bin pesoya aldığım otobüs biletimle, sabah 09 da San Pedro de Atacama’ya 24 saatlik yolculuğum başlıyor. Yol boyunca %70ini pasifik kıyısından gidiyoruz ve müthiş manzaralar yine yola eşlik ediyor.Bazen karanlıkta hiçbirşey görünmesede okyanusun dalgalarını görmek bile başkaydı.




1 yorum:

  1. Merhabalar,
    Fotoğraflarının her biri ayrı güzel.Hangi fotoğraf makinesini kullanıyorsun?

    YanıtlaSil