11 kasım
İki günlük otobüs yolculuğundan sonra sabah 10 gibi adresteki evi buluyorum
ve 2 saat kadar uyuyup şehri turlamak üzere çıkıyorum.
Santiago 5 milyon nufüslu, And dağlarının eteklerinde kurulu Şili’nin en
önemli şehri.Oldukça eski bir şehir olmasına rağmen şehirde çok fazla deprem
olduğu için eski binalar neredeyse kalmamış.
Turist ofisinden haritamı alıp birazda merkezde dolandıktan sonra tekrar
eve dönüyorum.Hem yorgun hem hastayım.Akşamında da Eganya’nın ailesi ve
arkadaşlarıyla geçiyor zaman.
12 Kasım
Bugun ilk olarak Santa Lucia Tepesi’ne çıkıyorum.Santa Lucia Tepe’si şehrin merkezinde, 1541 yılında da Pedro de Valdivia tarafınan şehrin ilk kurulduğu yermiş.Pedro’nun şehri
buraya kurmasının sebebi Rio Mapocho nehrinin burada büyük bir ada oluşturmuş
olması ve şehri bu şekilde saldırılardan
koruyabileceğini düşünmesiymiş.Tabi düşündüğü gibi olmamış.
Santa Lucia Tepesi’nden şehrin merkezinde ki birçok yeri görebilirsiniz ve
tepeye çıkan birkaç yol var.Tepenin bir tarafından çıkıp öbür tarafından inip
San Cristobal Tepesine doğru yürüyorum.Hedefim San Cristobal olsada San Cristobalin eteklerindeki Bellavista okadar çok hoşuma gidiyor ki bütün günü Bellavista sokaklarını birer birer gezerek geçiriyorum.
Bellavista, duvarları grafitlerle, birçok kafe bar ve restorantlarla dolu San Cristobal tepesinin eteklerinde ki bölge.Restaurantların içine girmesemde
dışarıdan bile çok güzel görünüyorlar.Tam merkezinde bir yerde de küçücük bir
park ve halka açık bir piyano var.Piyano ağaca bağlanmış,geçenler ya resim
çektiriyor yada oturup bir iki parça bir şeyler çalıyor.Bellavista sokaklarında
zaman geçirmek gerçekten çok hoş.
Akşam yine sohbet muhabbet derken zaman geçiyor.Bu arada Eganya bana
Valparaiso şehrini öneriyor.Burası aklımda yoktu ama 1 saat diyince oraya da
gitmeye karar veriyorum.
13 Kasım
Sabah erkenden kalkıp Valparaiso’ya giden gara gidiyorum.Sürekli otobüs var
ve 1 saat değil 1saat 40 dk yol,santiagoya 120 km uzaklıkta.Otogardaki ofisten
haritamı aldıktan sonra şehrin sokaklarına atıyorum kendimi.Şili’de Pazar günü
başbakan seçimi olacağı için her yer hareketli.
Valparaiso Pasifik okyanusu kıyısında bulunan yaklaşık 280 bin nufusu olan
Şili’nin en büyük ikinci şehri.Eski güzel mimarisinen dolayı 2003 yılında
UNESCO burayı dünya kültür mirası ilan etmiş ve Şili’nin de kültür başkenti
sayılırmış.
Merkezde uzunca yürüdükten sonra yönümü Pablo Neruda'nın evine doğru
çeviriyorum.Kime sorsam taksiyle yada otobüsle gitmemi uzak ve yokuş olduğunu
söylüyor.Tamam diyip yürümeye devam ediyorum.Gerçekten dik yokuşlardan yürümek
sıcakla birlikte biraz zor olsada Valparaisonun ara sokaklarını görmek şehri
her adımda biraz daha yukardan izlemek rengarenk evlerin sokakların arasında
kaybolmak müthiş.
Pablo Neruda daha 13 yaşında bir gazetede makale yazımında yardımcı olan ,
ünlü şair ve yazar. 3 evinden biri de buradaymış.
Valparaiso şehri merdivenleri ve renkli evleriyle farklı bir dünyada
hissettiriyor insanı.Haritada gördüğünüz sokaklar merdivenlerden ibaret şehrin
yükseklerinde.
Pablo’nun evine gelip giriş ücretinin 4bin peso olduğunu öğrenince çokta
merak etmemiş olacağım ki evin bahçesinden birkaç resim çekip yine farklı
yollardan-merdivenlerden şehre iniyorum.
Bu kez limana doğru yöneliyorum aynı zamanda limanın hemen yanında Concepcion Tepesi var buraya çıkıp şehri yukardan görebilirsiniz ama az önce onu yapmıştım zaten.Bu arada şehirde 15 tane tepe ve bu tepelere çıkan füniküler varmış.Limanda
yarım saatlik tekne turları var 3bin peso ya.Bu şehri birde karşıdan görmek
istediğim için bir tekne turu satın alıyorum.Ve gerçekten müthişti.
Tekne turundan sonra dolmuşa atlayıp Vina del Mar’a gidiyorum.Ben burayı Valparaiso'nun bir semti
sanmıştım ama ayrı bir şehir olarak geçiyormuş.İlginç geldi bana aralarında hiç
mesafe yok.Vina Sel Mar yüksek binaların,görkemli otellerin ve büyük
casinoların olduğu bir tatil yeri.Burdada biraz turladıktan sonra, buradaki
gardan 19:30 otobüsüne yetişip Santiago'ya geri dönüyorum.
Bu arada gidiş dönüş otobüs bileti 5 bin peso.
14 Kasım
Bugun hedef yine San Cristobal Tepesi.Ama malesef seçimden dolayı grevdeymiş
onun için girişi kapalıydı.Bende şehirde dolanıyorum yine.Akşamında da Eganya
ile Bresil sokaklarında yürüyüş yapıyoruz,eskiden çok daha canlı ve müzik
doluymuş buralar ama başbakan birçok şeye kısıtlama getirmiş.Bu arada
Santiago’da da çok fazla park var ama özel bi özellikleri olmadığı için
gitmedim.Bu arada ayağımda aniden bir şey oldu sağ bileğimin altına basmakta
zorlanıyorum umarım sadece bu geceliktir.Sonrasında arkadaşlarıyla vs gün
bitiyor.
15 Kasım
Sabah Eganya’nın bugun izinli olan arkadaşı ile yine San Cristobale gidiyoruz:)
San Cristobal tepesi bütün şehri tamamıyla görebileceğiniz en tepesinde
Meryem Ana’nın heylekinin bulunduğu bir tepe.Buraya teleferik ile finüküler ile
yada yürüyerek çıkabilirsiniz.Parkın içinde birde hayvanat bahçesi varmış.Yürümek
için de iki yol var.Birinden çıkıp birinden iniyoruz.Buda 6 saatimizi falan
alıyor.Ayağım da git gide kötüleşiyor ve şişti.Burda Şili'nin meşhur içeceği
‘mate con huesillo’ içiyoruz.İçinde mısır ve şeftali var bi çeşit şeftali
kompostası gibi tadı.fiyatı da 700 peso.
Akşam Bellavista’ya gidiyoruz tekrar.Burası bir kere de olsa akşam mutlaka
gidilmeli bence.Pazartesi Salı dışında hergün bu şekilde canlı ve eğlenceli
oluyormuş.Bellavista'ya giderken yol boyunca parklarda kaldırımlarda sokak
sanatçıları,arkadaş grubuyla müzik yapıp çalıp oynayanlar(müzikler Latin olunca
daha bi güzel oluyor).Bellavistanın hemen girişince Brezilyalı bir grup
çılgınlar gibi davul çalıyor JVe sokaklar
eğlence dolu.
16 Kasım
25bin pesoya aldığım otobüs biletimle, sabah 09 da San Pedro de Atacama’ya
24 saatlik yolculuğum başlıyor. Yol boyunca %70ini pasifik kıyısından gidiyoruz
ve müthiş manzaralar yine yola eşlik ediyor.Bazen karanlıkta hiçbirşey
görünmesede okyanusun dalgalarını görmek bile başkaydı.
Merhabalar,
YanıtlaSilFotoğraflarının her biri ayrı güzel.Hangi fotoğraf makinesini kullanıyorsun?